Onur Yaser Can’ın 2010 yılında İstanbul'da yaşadığı trajik olay ve sonrasında gelişen hukuk mücadelesi, Türkiye’nin adalet sistemindeki eksiklikleri gözler önüne serdi. Gözaltına alındıktan sonra maruz kaldığı işkenceler nedeniyle intihar eden Can’ın ölümü, yıllar süren bir hukuk savaşı başlattı. 14 yıl sonra, işkence ve intihara sürüklenme suçlamalarıyla yargılanacak polisler hakkında verilen takipsizlik kararının kaldırılması, adalet arayışında önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Bu gelişme, sadece Can’ın ailesi için değil, tüm Türkiye için adalet mücadelesinin ve insan hakları savunusunun ne kadar kritik olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Onur Yaser Can Kimdir?

ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu olan Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Beyoğlu'nda narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılan Can, iki gün sonra tutanaklardaki eksiklik nedeniyle tekrar karakola çağrıldı. 23 Haziran 2010 tarihinde üçüncü kez ifadeye çağrılan Can, aynı gün intihar etti. İntiharından sonra annesi Hatice Can, oğlunun pantolonunun arka cebinde, çıplak aramaya maruz kaldığına dair notlar buldu.

Onur Yaser Can’ın ölümünden sorumlu olan polisler hakkında verilen takipsizlik kararı, 14 yılın ardından kaldırıldı. Can ailesinin yürüttüğü ısrarlı hukuk mücadelesi sonucunda, işkence, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarından yargılanacak dört polis memurunun adı geçiyor. Bu gelişme, Türkiye’de insan hakları hukukunun gelişimi açısından kritik bir adım olarak değerlendiriliyor ve benzer davalar için emsal teşkil edebilir.

Onur Yaser Can’ın ailesi, oğullarının ölümünden sonra adalet arayışını sürdürdü. Anne Hatice Can, 2014 yılında intihar etti; baba Mevlüt Can ise 2019 yılında sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybetti. Onların adalet mücadelesi, yıllarca süren hukuki süreçlere ve engellere rağmen devam etti. Aile, delillerin yetkili mercilere sunulmasına rağmen yıllarca bu delillerin göz ardı edilmesiyle karşı karşıya kaldı.

Onur Yaser Can’ın intiharıyla ilgili davada, iki polis memuru "evrakta sahtecilik" suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Yargıtay bu kararı bozdu ve yeniden yargılama süreci başladı. Sonrasında polisler, toplamda 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca İstanbul 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi, dört polis ve bir bilirkişi hakkında daha suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Ancak, İstanbul Valiliği soruşturma izni vermedi.

İstinaf mahkemesi, Temmuz 2021’de soruşturma izni verilmemesi kararını kaldırdı. Dört polis ve bir bilirkişi hakkındaki yargılamanın ilk duruşması 30 Eylül 2022'de yapılmıştı. Bu gelişmeler, adaletin gecikmiş olsa da sağlanabileceğini ve cezasızlıkla mücadelenin devam edeceğini gösteriyor. Onur Yaser Can davası, sadece ailesi için değil, Türkiye’de insan hakları ve adalet mücadelesi veren herkes için büyük bir anlam taşıyor.

Onur Yaser Can davasında yaşanan bu son gelişmeler, Türkiye’de adalet arayışının ve insan hakları mücadelesinin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. 14 yıl süren hukuki süreç ve ailelerin çabaları, adaletin gecikmiş olsa da sağlanabileceği umudunu pekiştiriyor. Bu dava, Türkiye’de cezasızlıkla mücadelede önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Muhabir: Haber Merkezi