Bireyin başına bir şey geldiğinde veya birey bir hata yaptığında hatayı ya içselleştirir. Yâda yansıtırmış. Eğer EIQ’nüz yüksekse, hatada önce kendi payınızın ne olduğunu düşünür ve bulurmuşsunuz. Yok eğer kompleks sahibi iseniz veya suçtan yırtmak istiyorsanız suçu başkalarına atarmışsınız.

Suçu başkalarına atmak kısa süreli bir rahatlık sağlasa da, daha sonraları varsa,vicdan azabı, yoksada olumsuzluklardan sonuç çıkarmamanın, kişinin kendisi ve yakınlarının etkileneceği daha büyük olaylar facialarla tanışması demektir.

Olumsuzluklar yaşandığında,  suçu başkalarına atanlar, kendileri ile baş başa kaldıklarında iç iletişimleri kendilerine başaramadın. Senden bir şey olmaz mesajı verirken, Olumsuzlukta kendi payını arayan, kendi ile barışık kişiler ise; tecrübe kazandım. Yanlış bir yolu daha öğrendim demektedir.

Kişiler olarak nerede yanlış yaptım sorusunun milyonlarca, belki de milyarlarca örneği yaşamsal olarak çok olabilir. Ama yanlışları kümeler veya taraflarsak on sayısını geçmeyeceğini gayet iyi biliriz.

Şehirle, şirketle ilgili hatalarında yaşamsal birçok örneği olabilir. Ama onları da taraflarsanız, en fazla çift haneli sonuçları olduğunu hemen görürsünüz.

Aslında insanlar hatalarını araştırdıklarında önce paradigmalarına yanı bakış açılarına, düşünce kurgulama hatalarına baksalar tüm hatalarını görebilecek, bundan sonra ayni hataları yapmayacaklardır.

Ama her şeyi içinizde yaşarsanız veya sohbetleri ve çözümleri sadece sizin gibi düşünenlerle yapmaya çalışır, başka bir bakış açısına ihtiyaç duymazsanız, ne hatalarınızdan ders çıkarırsınız, nede düştünüz çukurlara tekrardan düşmekten kurtulursunuz.

Eleştirileri, kişiliğinize, aklınıza saygısızlık veya küçük düşmemek olarak görmez.  Eleştirileri bir ayna olarak kabul ederseniz, algılarsanız sizi farklı sonuçlara götürür.

Nerde hata yaptık sorusuna dönecek olursak; Kişisel sorunları, kişileri dinlemeden cevaplamak belki zor. Ama şehrimiz olarak sorarsanız ilk sıraları sayabiliriz.

Bir; başlangıçları sonuç bildik

İki; çatışma ile rekabeti birbirine karıştırdık.

Üç; Gelişen dünyada şehrimize misyon ve vizyon yazamadık. Her kurum kendine diğer kurumlardan bağımsız misyon ve vizyonlar yazdı. Şehrin genel bir misyon ve vizyonu olamadı. Sıklıkla bunları revize edemedi.

 Dört; yaşadığımız şehri, dünyadan büyük sandık. Dünyadaki gelişmeleri doğru okuyamadık, bunları tartışamadık.

Beş; sormadık. Eleştirileri bir ayna olarak görmedik. Eleştirilerin emek, alkışlamaların ise emek istemediğini unuttuk.

Altı; toplandık, karar aldık ama aldığımız kararları kimin takip edeceğine, bütçesinin nereden ve ne kadar olacağına, ne kadar sürede biteceğine karar veremedik.

Yedi; Şehri tanımayan, kopyala- yapıştırıcı dışarıdan firma ve şahıslardan hizmet satın aldık. Üniversitemizin ve bu konu ile ilgili çalışma yapanları görmezden geldik.

İlk akla gelenler bunlar. Ya sizin aklınıza gelenler neler?

Saygılarımla.