İç siyasette boğulduk. Konuşulmayan, yorumlanmayan hiç bir şey kalmadı. Hatta sıkılmaya bile başladık. Dünyadan bihaber hale getirilirdik.
İçte de bize sunulanın dışında aslında ülkemizde neler olduğunun da farkında değiliz. İnşallah yaşananlar, teldeki cambaza bak olayı değildir. Hadi gelin bu yazı ile dünyaya bazı hafıza tazelemelerle birlikte bir göz atalım.
1992'de BM Çevre ve Kalkınma Konferansı Sürdürülebilir gelişmeye yönelik eylem planı “ Gündem 21 i” kalıcı hale getirme çalışmalarını hızlandırmaya başladı. Eylül 2015'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Sürdürülebilir Gelişme Hedefinin oluşturduğu “Sürdürülebilir Gelişme için Evrensel, Bütünleşik ve Dönüştürücü” 2030 Gündemi 20 Eylül 2019 tarihinde resmen kabul etti. Hedefler 2016'dan 2030'a kadar her ülkede uygulanmalı ve gerçekleştirilmeli diyerek. Kararlar alındı.
Yenidünya düzeni, tanımını sık, sık duyuyorsunuz. Bu tanımdan önce unutulmaya yüz tutan “Globalizim’ i” dinlemekten bıkmıştık. Tanımı etkileyici ve janjanlı bulmuştuk. Dünya’ya barış gelecek. Mallar, paralar ve insanlar sınır tanımadan serbest gezecekti. Birleşmiş Milletlerin ekonomi alt çalışma gruplarının başlatmış olduğu, “ Ülkeler arası kalkınmışlık farklığının ortadan kaldırılması, insanların her ülkede refah ermesini sağlamak .” gibi amaçlar açıklanarak başlatılmıştı. Dünya bankası, İMF bu konuda görevli olarak gösterilmişti.
Bu kurumlar, yoksul ve kalkınmakta olan ülkeleri didik, didik etmiş. Sözüm ona kalkınmaları için verilen paraların, gelişmiş olan ülkelerin mal ve hizmetlerini alacak şekilde yönlendirilmiş, bu ülkeler yatırımda kullanması gereken paraları medya etkileşimi ve yönlendirmeleri ile tüketim çılgınlıklarının başlamasını sağlamışlardı. Arkadan Globalizim söyleri ile tüm gelişmiş olan ülkelerin paraları, malları ve vatandaşları sınır tanımadan hareket ederken. Maalesef, gelişmekte olan ülkelerin insanları ve malları gümrük, sınır kapılarından geçmeleri zorluğunun da değişen hiç bir şey olmadı.
Bu gelişmeler sonunda günümüz Dünyası nasıl oldu. Borçlar içinde kıvranan gelişmemiş ülkelerin tarım arazileri, madenleri, kalifiyeli ve eğitimli insanları gelişmiş ülkelere rahat, rahat ve gönüllü olarak götürülmeye başladı. Gelişmekte olan ülkeleri ise gelişemez hale getirdiler. Birleşmiş Milletleri, beş önemli ülkesinin yanına başka bir ülkenin gelmesinin önüne geçtiler. Diğer ülkelerde veya başka ülkelerde kurdukları kendi üretimlerini yapan fabrikalara rakip olacak yerli işletmeleri ya satın aldılar yâda haksız rekabetlerle, ayak oyunları ile yok ettiler. GDO lu tohumlarla, tarımsal ilaçlarla insanları hasta edip arakasından Pahalı tıbbi cihaz, ilaç sattılar. Bu yetmiyormuş gibi Terörü ve ülkeler arası sorunları ara buluculuk adı altında daha karmaşık hale getirip barışı savaşa çeviren manevralarla ülkelerin kaynaklarını, eğitime, sağlığa, sanayi ve tarımsal kalkınmaya harcamalarının önüne geçtiler.
İşte küreselleşme, işte yenidünya düzeni bu. Sonuçları da dünyanın yarı nüfusu, mutsuz, aç, halâ temiz suya, eğitime, sağlık hizmetlerine ulaşamayan, gözü yaşlı savaş dul ve yetimleri, Çökmüş ahlaklı sözüm ona gelişmiş ülkeler, Madde bağımlılığına ve suça itilmiş gençlik ve çocuklar.
Birde yenidünya düzeninde gelişmiş olan ülkelerin iş gücü sorunu baş göstermeye başladı. Çünkü bu ülkelerin nüfusu yaşlanmış, üretime katkıları sıfır olmuş. Yeni çalışan gençlerin sayısı emeklilere bakacak kesintileri verememeye başlamıştı. Üretim kısmına bakınca yoğun emek isteyen başta tarım olmak üzere ağır sanayi ve hizmet sektörünün ağır kısmında çalışacak iş gücü ( Ağır metal sanayi, Otel, lokanta, ulaşım, temizlik görevlileri)bulamamaya başladılar. Almanya gibi ülkelerin atmışlı yıllarda ülkemiz başta olmak üzere, Balkan ve Akdeniz’in bazı ülkelerinden devlet protokolü ile insan iş gücü transferi anlaşmalarını yaparak, ikinci dünya savaşı sonrası Avrupa’nın ayağa kaldırdığı sanayilerinde çalışacak ucuz emeği bu sayede temin etmeyi başarmışlardı. Bu geçmişte yaptıkları anlaşmalar, Ülkelerine gelen işçileri kafalarına göre iş bıraktıramıyor, sosyal haklarında en ufak bir kesinti ve kötü uygulama yapamıyorlardı. Emeklilik, iş kazası ve tazminatları, malulen emeklilik, işten ayrılma tazminatlarında tüm haklarının tam olarak verilmesini sağlıyor. İşten altılamalarda keyfiyeti ortadan kaldırıyordu.
Bu durumu bilen gelişmiş ülkeler, başka ülkelerden temin edilecek yeni iş gücünü daha sorunsuz çözecek yöntemler aramaya önce Kaçak işçiliğe göz yumarak başladılar. Ama bir üste girişte belirtiğim gibi ülkelerinde yaşlı bir nüfus vardı. Genç nüfusun sayısı azdı. Bu az genç nüfus yetmedi. Bu durum, ihtiyaç duyulan iş gücünü karşılamadı. Bu yetmezmiş gibi ülkelerindeki gençlerde iradi işsizlik oluşmuştu. Yeni emek transferlerine ihtiyaçları vardı. Vardı da, geçmişteki gibi kendilerine yük getiren devletlerarası protokollarla değilde başka nasıl yaparızı düşünmeye başladılar. Genç iş gücü arayışlarına Önce İran- Irak savaşı, daha sonraları, körfez savaşı, bir yıl sonra, Yugoslavya iç savası, daha sonra başlatılan Suriye iç savaşı sayesinde denizleri aşarak insanların sığınmacı, mülteci olarak ülkelerine girmelerini sağladılar. Denizde botlarda ölenler ölür. Kalan sağlar bize yeter düşüncesi ile boşalan ve yaşlı nüfusun yaşadığı köylerde yaşlılara bakacak, arazileri işleyip hasat yapacak ucuz ve kendilerinin hiçbir yükümlülükleri olmayan iş güçlerine bu sayede kavuştular.
Küreselleşme ve Yenidünya düzeni denilen uygulamalar birileri için cennet, geride kalan milyarlara cehennem olurken dünyamız ne hale getirildi. Artık, Dünya bu kavramlar ve uygulamalar ortaya çıkmadan önceki ayarlarına dönmeli. Dönmezse, korkarım ki Dünya her ülke ve insan için ateş topuna dönecek.
Saygılarımla. A. Tufan Güven.