Şu sevgi üstüne neler söylenmedi ki? Biz, bir eksiği tamamlayalım. Sevgi üzerine okadar güzel şeyler söylendi ki; söylenenlerin, üstüne biz daha ne söyleye bilirizki?
Kimi sevgisini, bir kadına, bir adama, kimisi anasına, babasına, kardeşlerine, kimisi memleketine, yaratanına verdi. Bu aşkını, kimi zaman sözlü, kimi zaman ise yazılı olarak haykırdı. Sevdaya yeni düşmüşler de sevdaya düşen eskilerin sözlerine kulak verdi. Yazılarını okudular. Kendi dertlerine en yakın olanını, en iyi anlatanını kendilerine kılavuz edindiler. Bu halin ne?diyenlere eski aşıkların, sözlerini, dizelerini söylediler. Anla artık halimi dediler.
Kimileri leylayla, mecnunu örnek gösterdiler kendilerine, kimileri ise Ferhat’la, Şirini. Kimi zaman kendi dertlerini unuttular. Onların başlarından geçenleri hatırladıkça.  Geçmişte yaşanmış bu aşkları anlamaya çalıştılar. Sonra şükrettiler hallerine.
Bazen karar veremediler; sevmek mi güzeldi, sevilmek mi? Hangisi ayaklarını yerden kesendi? Hangisi daha olgunlaştı yordu insanı. Hangisi yaşam sevinci, umutla dolduruyordu insanın içini.
İnsan öğle sevmeliydi ki; Sevdiği yanında oldu mu, samanlık seyran olmalıydı. Kimisinin güzelliği on para etmemeliydi gönülde sevda olmayınca. Ve Sevgi öyle büyük bir şeydi ki; kuzu ile kurt beraber gezebilirdi.
Yolda karşılaştığınız birinden bildiği adresi sorduğunuzda tarif edemiyorsa, kızmaz, gönül koymazsınız. Bilirsiniz ki âşıktır. Bu durumun hatası onda değil sizdedir,Âşık olana Bağdat sorulmazken siz neleri sorduğunuzdan.
Memleketinden kopmuş gelmiş tünel inşaatında çalışan birini gördüğünüz de hava şartları ne olursa olsun, canla başla çalışıyorsa ya Aşkına, yâda memleketine engel gördüğü dağı delmemin gayreti içindedir.
İnsan ergenliğe girdiği yeri çok severmiş, memleket bellermiş orayı. Kendini bulduğu yer olduğundan mı? Yoksa ilk aşkı tattığı yer olduğundan mı bilinmezmiş.
Sevdalar yakınlaştırırmış insanları. Memleket sevdası hissetmemek için gurbette ayni mahalleye yerleşir. İşi gereği dağılmışolanları toplamak için dernekler, vakıflar kurdururmuş.
Bazen çift olan duyularının birini kaybettirirmiş insana, ya bir kulağından olurmuş insan yâda bir gözünden. Olsun varsın ne fark eder ki; aşkın gözü kör olduğuna göre, aşığın bir gözü kör, bir kulağı sağır olsa ne olurmuşki. Bilim açıklamadımı ki zaten, insanı,bir birine aşık eden şey koku diye. Burun sağlam olunca gerisinin ne önemi vardı ki.
14 Şubat sevgililer günü de, sevgili olanlardan, sevdiğine sevgisini her zaman gösterenler için mi? Yoksa günlük telaştan sevgisini söylemeyi, göstermeyi unutanlar için mi çıkarılmış bilenmezmiş.
Sevgililer gününün, günümüz uygulamasına bakanlar, biraz sevgililer gününde, sevgi gösterme görevini erkeğe verilmiş gibi görürlermiş. O gün, bütün erkeklerin kan grubu (O- RH+), Kadınların kan grupları da ( AB-RH+) grubu oluyor gibiymiş sanki.
Birde sevginin maddi olarak görünür hale getirilmesi meselesi de var ki oda evlere şenlik bir durummuş. Başkasına kazandırdığınız para kadar, sevginizi karşı tarafa ispat etme durumu yani. Beni ne kadar seviyorsun? Aldığına bakayım. Anlarım gibilerinden.

Bunun nedeni; Çocukluğumuzuunuttuğumuzdanmış, çocukluğumuzda ki saf gülmeleri, çekinmeden sevinmeyi ve utanmadan üzülmeyi göstermeyi de unutmuş olduğumuzdanmış meğerse.
Şahide gerek kalmadan gösterirmişiz o günlerde, sevgimizin büyüklüğünü. Kimsede tereddüt etmezmiş sevgimizin derecesinden. Hatırlıyorum da; Altınlarla, yakutlarla göstermezdik duyduğumuz sevginin büyüklüğünü, sözle “ dağlar kadar sevdiğimizi” söyler, kollarımızı yettiğince parmak uçlarında kalkarak, zenginleştirerek gösterirdik sevgimizi,” seni bu kadar çokkk seviyorum “ diyerek sevdiğimize.
Gelin bu sene, sevgililer gününde de sevdiğimize Kollarımıza açarak gösterelim sevgimizi. Arayalım uzaktaysa telefonla, yakındaysa yüz yüze haykıralım sevgimizi. Onu ne kadar çok sevdiğimizi. Sevdiğimiz karşı cinse, annemize, babamıza, kardeşimize, hem şehirlimize komşumuza, meslektaşımıza.
Çok zor olmamalı bunlar. Bu gün vatan sevgini, hayatını hiçe sayarak, tüm sevdiklerini ardın da bırakarak, şehit olarak gösterenler varken.
Saygılarımla.